Gezi Yaptık

New Orleans – Destin

Bu sene yaz tatilini Amerika’da geçireceğimiz belli olunca acaba deniz tatili için hem Dallas’a yakın olan hem de denizi Türkiye standardında güzel olan nereye gidebiliriz diye düşünmeye başladık. Etraftan duyduğumuz birkaç alternatif vardı. Texas’ın güneyindeki Padre Island ve Galveston adaylar arasındaydı. Biraz daha uzağa gitmeyi göze alabilirsek Orange beach Alabama ve Destin Florida diğer alternatiflerdi. Biz bir taşla 2 kuş vurup New Orleans üzerinden Destin’e gitmeye karar verdik. Böylece hem New Orleans’ta vakit geçirecektik hem de üstüne deniz tatili yapacaktık.

New Orleans araba ile Dallas’a 8 saat uzaklıkta. Tabi 2 çocukla bu süre uzuyor. Biz yolculuğu eğlenceli kılmak adına Dallas’a 2 saat mesafedeki Tyler yakınlarındaki bir aquaparkta 2 saat mola vermeyi tercih ettik. Hem çocuklar eğlendi ve yoruldu -ki bu da yolun kalan kısmında uyumaları demekti- hem de biz eğlendik ve dinlendik. Kendimizi fazla yormamak ve ertesi gün New Orleans’a yaklaşık 1 saat mesafede yolumuzun üzerindeki Plantation’lara uğrayabilmek için yol üzerinde bir yerde konaklamayı planladık. Böylece gezimizin ilk gecesinde Lousiana’nın Alexandria adında ufak bir kasabasında konakladık. Biraz daha yol katedecek enerjisi olanlar Baton Rouge’da kalabilir. Ertesi gün beignet (bizim lokmaya benzeyen üzerine pudra şekeri ve tarçın serpilerek yenen tatlı) yemek için durup mola verdiğimiz Baton Rouge hem daha büyük bir şehir hem de yeme içme konusunda daha zengin. Baton Rouge’daki Cafe Call‘un hem ortamı hem beignetlerini oldukça beğendik.

Bizim gezmeyi tercih ettiğimiz Oak Alley Plantation Baton Rouge’dan yaklaşık 1 saat mesafede. Bölgede Missisipi nehri boyunca gezilebilecek başka plantationlar da var. Ama en eski, büyük ve meşhur olanı Oak Alley. Eskiden kölelerin çalıştırıldığı bu Plantationlardaki binalar artık müzeye dönüştürülmüş. O döneme dair az çok hepimizin bilgisi var ama yakından görmek ve o zamanı orada hayal etmek oldukça etkileyici. Plantation’daki ana binanın önündeki iki tarafı çınar ağaçları ile kaplı yol ise gerçekten görülesi bir manzara. Aynı zamanda ana binanın içini de rehber eşliğinde gezdiriyorlar. Biz temmuz ayında, oldukça nemli ve sıcak bir havada üstelik de öğlen saatinde gezdik. Tavsiyem daha erken saatlerde gezilmesi yönünde.

Plantation sonrası New Orleans’a varmamız 1 saat sürdü. French Quarter’daki otelimiz Provincial‘e gidip yerleştikten sonra kısa bir keşif yürüyüşü yapmaya karar verdik. Karnımız aç olduğu ve cajun mutfağını tatmakta sabırsızlanıyor olduğumuz için otelimizin yakınında güzel bir restoran aramaya başladık. İlk yemeğimizi New Orleans Creole Cookery isimli restoranda yedik. Garsonumuz bizimle bolca ilgilenip yemekleri anlattı. Daha önce çiğ yediğimiz ve pek aramızın olmadığı istiridyelerin grillde pişirilmiş ve çeşitli soslarla sunulduğu haliyle böylece tanıştık ve tatilin kalan kısmında da neredeyse hergün yedik. Cajun Creole mutfağı sadece Louisiana değil civardaki diğer eyaletleri de etkilemiş ki Destin’de de bol bol bu mutfaktan yeme imkanımız oldu. Özünde deniz mahsulu ağırlıklı ve bol baharatlı bu mutfak bence biz Türklerin ağız tadına uyuyor. Yemek sonrası Jackson square ve civarında yürüdük, otelimiz French market’a çok yakın olduğu için hergün gelip geçerken dükkanlara ve bolca da pralinlerin tadına baktık 🙂

New Orleans ile ilgili ilk izlenimlerimiz şöyle oldu: evet evlerin mimarisi, sokaklar, balkonlardan sarkan bitkiler güzeldi, yemekler güzeldi, sokakta hayat ve müzik vardı ama malesef şehir çok kirliydi, sokaklar yaz sıcağının da etkisiyle felaket kokuyordu, belediye sokakları sık sık yıkıyor olsa da duvar diplerinde şüpheli sıvı birikintileri vardı. Bu durumda iki küçük çocukla gezmek biraz zorluk yaratsa da biz keyfini çıkartmaya çalıştık. 3 günde görülmesi gereken neredeyse heryeri gördük.

Genelde erken saatte güne başlayıp öğlen sıcağını klimalı iç mekanlarda geçirmeye çalıştık. Hava oldukça nemliydi ve günün bazı saatlerinde de yağmurluydu. New Orleans yürüyerek gezilebilecek bir şehir ama eğer French Quarter dışında diğer bölgeleri de görmek istiyorsanız bir alternatif tramway kullanmak diğeri de arabanızı. Biz uzak yerlere gitmek için araba kullandık. Sıcak ve nemli havada 1 saatten fazla yürümek pek mümkün olmuyor.

İkinci günümüzde güne kahvaltımızı Stanley‘de ederek başladık. Sonra Mardi Gras müzesini gezdik. İnsana dünyada ne enteresan meslekler var diye düşündüren bir mekan. Sanatçıların ufak atölye alanlarının bulunduğu müzede bu sanatçılar, her sene şubat ayında düzenlenen Mardi Gras festivalinde kullanılan devasa heykelleri onarıyorlardı. Müze sonrası Garden District’e gidip sokak aralarında yürümeye karar verdik. New Orleans’ın güzel yüzü işte bu bölgeydi bana sorarsanız. Evlerin mimarisi, renkler, bahçeler büyüleyiciydi. Yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sonrasında turumuzu Lafayette Cemetery’yi gezerek sonlandırdık. Oldukça eski zamanlardan kalma bu mezarın ilginçliği mezarların toprak altında değil üstünde olması. Öğlen yemeği için yine o bölgedeki Rum House‘a gittik. Ortam, yemekler herşey harikaydı kesinlikle tavsiye ederim.

Yemek sonrası araba ile Bywater bölgesinden geçtik. Yine rengarenk evlerin olduğu bu bölge baya sakin ve sessizdi. Renkli fotoğraflar çekmek isteyenlerin uğramasını tavsiye ederim. Daha sonra akşam yemeğine kadar biraz otelimizin havuz başında dinlendik. Yemek için French Quarter’daki Sylvain‘i tercih ettik. Arka bahçesinde açık havada oturulabiliyor ve yemekleri gerçekten lezzetli. Yemekten sonra meşhur Bourbon street’e gittik ve sokak boyunca yürüdük. Bizim Bodrum barlar sokağı havasında ama daha bir ilginç 🙂 Öncelikle sokakta adım başı ayrı bir grup genç tarafından icra edilen jazz ve dans eden insanlar vardı. Bizim çocuklar da jazz ile kendilerinden geçtiler 🙂 Etrafta her cins insan görmek mümkün. Sokakta içki içmek de serbest olunca herkes ellerinde içkileriyle bir o yana bir bu yana yürüyor, dans edip eğleniyor. Bazı mekanlarda daha profesyonel canlı jazz performansları vardı ama biz çocuklarla bu mekanlara giremedik. Artık bir dahakine diyerek, önlerinde uzuuun kuyruklar olan mekanlara sadece bakmakla yetindik 🙂

Ertesi gün kahvaltımızı otele çok yakın olan Croissant d’Or Patisserie’de yaptık. Ufacık ama tarihi bir mekan ve krosanları da oldukça lezzetli. Kahvaltı sonrası, halen çalışmakta olan türünün son örneği buharlı gemi (Steamboat Natchez) ile Missisipi nehri üzerinde tura katıldık. 2 saat kadar süren bu turda, gemide canlı jazz eşliğinde açık büfe yemek yenebiliyor. Hava elverişliyse güvertede oturmak ve manzarayı izlemek çok keyifli. Biz yemek sonrası çocuklarla o güverte senin bu güverte benim gemiyi turlayıp durduk. Gemi turu sonrası yine French Quarter’da gezinip turistik dükkanlara girip çıktık. Akşam yemeğini Bourbon street yakınındaki Oceana Grill‘de yedik ilk girişte basit bir bar gibi görünse de üst katı güzel bir mekan. Yemekler ise menüden doğru şeyi seçerseniz güzel. Kızartmalardan uzak durun 🙂 Günü yine yemek sonrası Bourbon street’i turlayarak tamamladık.

Ertesi sabah New Orleans’taki son sabahımızda beignet yemeye karar verdik. Meşhur Cafe du Monde yerine Cafe Beignet‘i tercih ettik. Daha küçük ama daha sevimli bir cafe. Cafe du Monde’un ne zaman önünden geçsek önünde uzun bir sıra vardı ve bize çok anlamsız geldi o sırayı beklemek. O sırayı beklemediysek de Cafe Beignet’de de bir miktar sıra beklemek gerekti. Ama en azından daha sevimli bir mekanda oturmuş olduk. Beignet tabi ki pek sağlıklı bir kahvaltı değil, sonuçta kızarmış üzeri şekerli hamur ama New Orleans’a gidip de yememek olmazdı 🙂

Kahvaltı sonrasında New Orleans’a güle güle deyip Destin için yola koyulma vaktiydi. Destin’e Gulf shores ve Orange beach Alabama üzerinden gidip sahil şeridini görmeye karar verdik. Yaklaşık 3 saatlik bir sürüş sonrası Gulf shores’a ulaştık. Biz Mobile üzerinden geçtik ama bir diğer yol da Dauphin Island’dan feribot ile Fort Morgan’a geçip oradan yola devam etmek olabilir. Feribot için öncesinden yer ayırtmak ve sıraya girmek gerekiyormuş. Gulf shores’a vardığımızda öğlendi ve yorgunluk atmak üzere Bahama Bob’s beach side cafe’ye oturup birşeyler yiyip en soğuğundan birşeyler içerek serinlemeye çalıştık. Evet hava sıcaktı ve giderek de daha sıcak oluyordu sanki.

Orange beach’de denize girip serinlemeye karar verdik. Kısa bir plaj molası iyi geldi ama deniz pek de parlak değildi. Rengi yeşildi ve yosunluydu. Böyle olunca Orange beach’i tatil için tercih etmediğimize sevindik. Akşam saatlerinde Destin’e vardık ve 1 hafta boyunca kalacağımız eve yerleştik. Ertesi sabah kahvaltı sonrası herkes gibi biz de plaj için gerekli herşeyi yüklenip plajın yolunu tuttuk ve Destin’in mükemmel kumu ve berrak suyu ile tanıştık. Gerçekten bu kadar berrak ve serin bir su, bu kadar ince ve bembeyaz bir kum beklemiyorduk. Bu bölgede konaklamak için oteller de var evler de. Plajda hem otel şezlongları ve şemsiyeleri var hem de evde kalanlar kendi şemsiye ve sandalyelerini getirip koyabiliyorlar. Biz Türkler için alışılmadık bir durum her yere şemsiye, sandalye ve buz kutusu taşımak ama Amerika’lılar için çok alışılmış bir durum. Buz kutuları devasa ve tüm gün yetecek kadar yiyecek, içecek ve buzla dolu. Buzlu içecek çok önemli, o kadar ki denize bile ellerinde içecekle giriyorlar 🙂 Tabi öyle olunca yüzmeyip ayakta kokteyl usulü takılıyorlar denizin içinde.

Destin’de hava ve denizin durumu biraz değişkendi. Çoğunlukla güneşli ve sıcaktı ama bazı günler yağmur yağdığı da oldu. Deniz genel olarak dalgalıydı. Ama biz bu durumdan şikayetçi değildik. Dalgalarda oynamaktan oldukça zevk aldık. Genel olarak evimizin yakınındaki plajda vakit geçirmeyi tercih etsek de bazı günler farklı plajları da denedik. Mesala birgün Henderson Beach state parka gittik. Güzel ve bakir ama deniz açısından bizim plajdan çok farklı değildi. Birgün Okaaloosa Island’daki plajı deneyelim dedik ama feci şekilde yosunluydu oraya giderken geçtiğimiz köprü üzerinden gördüğümüz manzarada aklımız kaldı, denizin orta yerinde su sığlaşmış, turkuaz rengi bir bölge oluşmuş ve etrafından onlarca tekne demir atmış, insanlar denizde yürüyordu 🙂

Ufak bir araştırma sonunda oraya Harbor’dan kiralanan ufak Phantoon tekneler ile gidildiğini anladık. 4 saatliğine bir tekne kiralayıp biz de körfezde tekne keyfi yapmaya karar verdik. Araba ehliyetiniz varsa ve biraz macera istiyorsanız bu ufak teknelerden kiralamanızı tavsiye ederim:) Tekne yolculuğundan hem biz hem de çocuklar oldukça memnun kaldık. Limandan çıkarken bize eşlik eden yunus da cabası. Böylece ekstra yunus izleme turuna katılmamız gerekmedi 🙂

Plaj aktivitesi dışında eğer bir akşam üzeri doğa içinde olmak ve bisiklete binmek isterseniz Topsail Hill State preserve park biçilmiş kaftan. Bisiklet kiralamak park içinden mümkün ama kiralamacı saat 5te kapanıyor ya kapanmadan hemen gidip kiralamalısınız ya da sabah saatlerinde bu aktiviteyi yapmalısınız. Malum gün içinde sıcakta bisiklete binmek pek mümkün olmaz. Bu park oldukça büyük, bisikleti kiralayıp plaja 15 dakikada ulaşılabiliyor. Plajda vakit geçirmek istemiyorsanız park içindeki göle bisiklet ile gidip ormanın ve gölün keyfini çıkartabilirsiniz. Güneş batışı saatlerinde plajda olup rengarenk gökyüzünü izlemek de bir diğer alternatif. Bu park aynı zamanda Amerika’da gördüğümüz en güzel karavan parklarından biriydi. Hem orman içinde, hem plaja yakın insan daha ne ister ki 🙂 Eminim karavanla konaklayabilmek için 1 sene önceden yer ayırtmak gerekiyordur. Karavan ile tatil planlayanlara duyurulur 🙂

Bu aktiviteler dışında Destin’de yapılabilecek çok fazla aktivite var devasa aquaparklar, yunus gösterilerinin olduğu sea world, hayvanat bahçesi vs vs. Biz mümkün olduğunca vaktimizi plajlarda ve denizin içinde geçirmeye çalıştık. Büyük ihtimalle ancak 1 sene sonra tekrar denize ayağımızı sokacağımızın buruk bilinci ile… Akşamları 2 farklı eğlencemiz vardı birincisi güneşi batırmak, ikincisi de yemek yemek. Güneş batışını olabilecek en güzel yerlerden izlediğimizi düşünüyorum. Birincisi evimizin balkonu 🙂 Tam batıya baktığı için oldukça güzel bir manzara oluyordu. Diğer güneş batırma noktaları: Destin Marina (ufacık bir marina ama tam güneş batışına nazır), Baytowne Marina (hem güzel bir yürüyüş rotası, hem güneş batışında manzara mükemmel, hem çocuklar için yol boyunca tırmanabilecekleri ağaç evler var hem de güneş battıktan sonra yemek yemek için Baytowne village’da birçok restoran var) ve daha önce de belirttiğim gibi bir diğer güneş batırma noktası da Topsail Hill State park plajı.

Akşam yemekleri için genellikle Scenic Hwy 98 üzerinde ve plaja bakan restoranları tercih ettik. Favorimiz Back Porch oldu. Rengarenk şemsiyeleri ve tepeden plaja bakan konumuyla yemekleri kadar ortamı ile de insana mutluluk veren bir mekan. Diğer yemek yediğimiz ve beğendiğimiz mekanlar: Crab Trap (uzun bir sıra beklemek gerekse de önünde plaja kurulu çocuk parkı sayesinde bu bekleyiş güneş batışı saatinde keyfe dönüşebiliyor), Acme Oyster House, Bayou Bill’s Crab House ve Stinky’s Fish Camp. Öğlen yemeklerinde favori mekanımız ege yemekleriyle kendimizi evimizde hissettiğimiz Yunan restoranı Aegean oldu. Çocukların köfte, cacık isteklerini buradan temin ettik 🙂 Bir akşam Harborwalk village’da yürüdük ama fazla insan kalabalığı hoşunuza gitmeyebilir. Çok küçük olmayan çocuklar için açık hava lunaparkı bence ilginçti. Zipline, duvar tırmanışı gibi değişik aktiviteler vardı. Yeme içme açısından çok tatmin edici bulmasak da bir akşam vakit geçirilebilecek bir mekan. Eğer yunus turu ayarlamak istiyorsanız bu turlar da oradan ayarlanıyor. Konaklama icin Pelican Beach Resort tavsiye edilir.

Destin 1 haftalık bir deniz tatilinde dolu dolu vakit geçirebileceğiniz bir yer. Biz tatilimizden oldukça memnun döndük. Her nekadar Dallas’a geri dönüş 13-14 saat sürse de arada bir gece konaklayarak ya da bol bol durup kahve takviyesi yaparak kat etmeye değecek bir yol.

Yazı ve Fotoğraflar: Defne

Defne

Share
Published by
Defne

Recent Posts

PCV Nedir?

Positive Crank Case Ventilation, 1960'lı yıllarda geliştirilmiş, yağ karterini ve motor bloğunu verimli olarak havalandıran,…

2 sene ago

Vervaco Kanaviçe Kitleri

Eğer ABD'de online alışveriş yapacak olursaniz, Craftmar Vervaco Shop öneririz. Burada çapraz dikiş projeleri ile…

5 sene ago

Palm Springs-Joshua Tree

Çöl sıcağında yürümek belki favori tatiliniz olmayabilir ama eğer günün birinde Palm Springs'e gitmek varsa…

5 sene ago

Vancouver – Whistler

Vancouver'ın güzel bir şehir olduğunu daha önce defalarca kez duymuştum, ama bu şehirde aradığım birçok…

5 sene ago

Teksas Hillcountry

Bundan 1 sene önce sorsanız Texas denince aklıma ilk gelen; kovboylar, git git bitmeyen uzun…

6 sene ago

5 günde Phoenix-Grand Canyon-Las Vegas rotası

Bu gezimizi planlarken ilk amacımız Grand Canyon'u görmekti. Daha önce hiç ziyaret etmedigimiz Arizona eyaleti…

7 sene ago