Mayıs ayı bitmeden, havalar ısınmadan bir yürüyüş daha yapalım dedik ve Kılıçlı köyünden başlayıp Kekova’da biten 15 km.’lik parkuru bir günde 7 saatlik bir yürüyüş yaparak tamamladık.
3 günlük kısa bir tatilde sadece Likya yolunun bir parkurunu daha yürümekle kalmadık, Antalya’nın güzide ilçelerini de gezdik. İlk gün sabah erken saatte Antalya’da otobüsten indik ve önceden internet üzerinden kiraladığımız arabayı aldık (www.kolayaraba.com). Her ne kadar cumartesi sabahı bizi biraz beklettilerse de genel olarak memnun kaldık arabamızdan. Likya yolu yürüyüşümüzü ilk gün yapmak istediğimiz için oyalanmadan Antalya’dan Kekova’ya gittik. Kekova girişine 1km kala yol kenarında bize el edip Kekova’ya kadar sizinle gelebilir miyim diyen Kekova’nın yerlisi -benim fikrime göre biraz da uyanık- bey, hemen ayak üstü bize tekne turu satmaya çalıştıysa da biz Likya yolunu yürümek istediğimizi, yürüyüşe Kekova’ya 10-15 km uzaklıktaki Kılıçlı köyünden başlayacağımızı ve oraya bizi bırakacak bir araca ihtiyacımız olduğunu söyledik. Kiralık arabayı, yine internetten bulduğumuz ve Kekova’daki 3 pansiyondan biri ve en güzeli olan ‘Kekova pansiyon’un (www.kekovapansiyon.com) önüne bırakıp, hızlıca yürüyüş için hazırlandıktan sonra, bizi Kılıçlı köyüne bırakacak aracı beklemeye koyulduk, gelen araba ilk etapta bizi şok etti ama sonuçta başka şansımız da yoktu. Oldukça külüstür, toz toprak içindeki bir doğan ve sonradan öğrendiğimize göre, Kekova’nın yerlisi bir tekne tamircisi, olan sürücümüz bizi istediğimiz yere 30 ytl. karşılığında bıraktı.
Saat 11.30 civarında, sırtımızda sırt çantalarımız, elimizde önceden internetten yürüyeceğimiz rota ile ilgili bulduğumuz koordinat bilgileri ve yeni navigasyon cihazımız ile yürüyüşe koyulduk. Kısa bir süre sonra ilk Likya yolu işaretini gördük ve Likya yolu kitabındaki tanımlar doğrultusunda devam ettik ama Likya yolu işaretlerinin devamının gelmemesi ama bizim yine de inatla yola devam etmemiz ufak çaplı bir kaybolmaya sebep oldu. Her ne kadar önümüze ya kayalıklar ya da örümcek ağlarıyla sarılmış çalılıklar çıksa da yılmayıp devam ettik. Bu kaybolmaya pozitif tarafından bakmaya çalışıp önümüze çıkan en az 30 çeşit hayatımızda hiç görmediğimiz cinste örümcek, börtü, böcek ve yılan ile uyum içinde, doğa ile bir bütün olmaya çalıştık! 1 saatlik bir debelenmeden sonra doğru patika ile yolumuz kesişti ve yürüyüşün bundan sonrası çok daha rahat ve keyifli devam etti. Yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüşten sonra antik şehir Aperlai’ye vardık. Şehirden geriye neredeyse sadece taş kral mezarları kalmış. Antik şehir gezisinden sonra deniz kıyısına ulaştık ve Aperlai kamp alanında öğlen yemeği ve dinlenmek için mola verdik.
Kamp alanını işleten sevimli aile bize yiyecek bir şeyler hazırlarken biz de yumuşak puflarda yorgunluğumuzu atıp çaylarımızı yudumladık. Yarım saatlik bir dinlenmeden sonra yola devam ettik. Yol boyunca bize sadece keçiler ve kaplumbağalar eşlik etti. Bol bol sarnıç ve kuyu geçtik. Öğleden sonra sıcak bastıkça denize girme isteğimizde iyice doruk noktaya ulaştı ama bir türlü denize girecek bir yere ulaşamadık. Kitapta bahsedilen bir koy vardı orayı bulduk ama hava o kadar rüzgarlıydı ve deniz o kadar dalgalıydı ki tarife göre cennet olması gereken koyda denizin rengi kırmızımsı bir çamur rengiydi…Yola devam edip parkurun sonlarına doğru denize açılan bir kaynak gördük, deniz yine biraz bulanıktı ama en azından maviydi ve yüzmeye karar verdik. Kayalıklarını kenarlarında gezinen yengeçlere aldırmayıp -doğa ile bütünleştik dedik ya- suya atladık. Serin su tüm yorgunluğumuz aldı ve yolumuza daha dinç devam etme gücü verdi bize. Saat 19.00 civarında Kekova’ya vardığımızda başarmış olmanın mutluluğu vardı üzerimizde. Böylelikle tatilimizin Likya yolu kısmını tamamlamış olduk.
Devam eden günler daha çok dinlence ve tarihi gezi tadında oldu.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra hemen pansiyonun önündeki limandan küçük bir tekne ile anlaşıp, kral mezarları, Simena ve batık şehir turunu yaptık. Simena’da tekneden inip, kara yolu ile ulaşım olmadığı için çok güzel korunmuş bu sevimli Akdeniz kasabasının sokaklarında yürümenizi, kaleye tırmanmanızı ve muhteşem manzarayı seyretmenizi öneririm. Bu geziyi tamamladıktan sonra tekne ile batık şehri gezip son olarak da bir koyda yüzme fırsatımız oldu. Daha sonra teknemiz bizi Kekova’ya geri bıraktı ve baktık daha sadece öğlen ve kaş sadece 30 km ötede, atladık kaş’a gittik. Deniz keyfine orda devam edip, güneşi kaş amfi tiyatrosunda batırıp, akşam yemeğini de orada yedikten sonra yine Kekova’ya geri döndük.
Son günümüzü tamamen doğaçlama yaşadık denebilir. Sabah pansiyondan ayrılıp araba ile Antalya yönünde yola koyulduğumuzda tek amacımız Demre’deki antik Myra’yı gezmekti ki öyle de yaptık. En büyük amfi tiyatrolardan biri olan Myra antik tiyatrosu görmeye değer ve tabi ki kayalara oyulmuş kaya mezarları da. Buraları da gezdikten sonra yol üzerinde gözümüze kestirdiğimiz koylarda deniz keyfi yaptık ve 3 günlük gezimiz Antalya’da sona erdi.
Acaba bir sonraki yürüyüş rotamız neresi olsa 🙂
Positive Crank Case Ventilation, 1960'lı yıllarda geliştirilmiş, yağ karterini ve motor bloğunu verimli olarak havalandıran,…
Eğer ABD'de online alışveriş yapacak olursaniz, Craftmar Vervaco Shop öneririz. Burada çapraz dikiş projeleri ile…
Çöl sıcağında yürümek belki favori tatiliniz olmayabilir ama eğer günün birinde Palm Springs'e gitmek varsa…
Vancouver'ın güzel bir şehir olduğunu daha önce defalarca kez duymuştum, ama bu şehirde aradığım birçok…
Bundan 1 sene önce sorsanız Texas denince aklıma ilk gelen; kovboylar, git git bitmeyen uzun…
Bu sene yaz tatilini Amerika'da geçireceğimiz belli olunca acaba deniz tatili için hem Dallas'a yakın…