Bu kez tatilimizin amacı çocukları eğlendirmekti. Bunun için iki aile, ilk akla gelen yerin,Disneyland Paris‘in yolunu tuttuk.
Bayram olması nedeniyle tabii ki uçak fiyatları uçuktu, zaten Fransa ve özellikle Paris biletleri genelde de çok da ekonomik olmuyor. Günlerimizi ona göre seçerek 4 gece kaldık ve zaten ilk hedefimiz de Disneyland olduğu için gidiş biletimizi Lyon’a aldık. Aslında Lyon’a uçmak çok pratik, çünkü Lyon havaalanında ultra modern biz hızlı tren istasyonu var ve buradan Disneyland’a direkt hızlı tren var.
Hızlı trenle 1.5 saatte Disneyland’ın ortasındaydık. Buradaki tek sıkıntı şu oldu: Son tren saat 18:30 gibi erken bir saatteymiş ve varış saatimizle tren saati arasında sadece 1.5 saat vardı. Uçağımız rötar yaparsa treni kaçırır ve Lyon’da sürünürüz endişesi ile hem valizlerimizi kabin bagajı şeklinde taşıdık, hem de tren biletlerimizi önceden alarak hem vakitten hem de paradan tasarruf ettik. Ettik ama bu hiç de kolay olmadı! Sevgili Fransızlar Avrupa haricindeki kredi kartları kabul etmediler, ne telefonla ne de internetle biletleri alamadığımız için Almanya’daki bir yakınımız bizim için aldı! Sonuç olarak ise uçağımız rötar yapmadığı için rahat rahat trene yetiştik ve hatta bekledik. Ama nasıl bilebilirdik ki?
Tren beklerken dikkatimizi çeken, pedal cevirerek telefonlarınızı sarj edebileceğiniz bu şarj ünitesi de bize çok ilginç geldi.
Aslında puset taşıdığımız için kabin bagajı da çok mantıklı olmadı çünkü puseti bagaj yerine uçak kapısında teslim etmemize rağmen, puset bagajlarla birlikte geldi. Kabin bagajlarını boşuna oradan oraya taşımış olduk 🙁
Disneyland Paris…
Disneyland Paris harita üzerinde tam bir daire şeklinde bir alanı kaplıyor. Otel olarak, Disney oteli olmayan ama yine bu dairenin içerisinde yer alan L’Elysee Val D’Europe‘u seçtik. Bu otel aynı zamanda Disney’in de anlaşmalı oteli ama ayrıca rezervasyon yaptırmak daha mantıklı oldu bizim için. Disney’in en düşük kalitedeli oteli ile aynı fiyata ama daha düzgün bir otelde üstelik de hiç birşey için sıra beklemeden konakladık. Otelden parklara da 5 dakika da shuttle ile ulaştık. Bence Disney otellerinin tek avantajı sabah parklara erken girmek ama zaten akşama kadar o kadar çok yoruluyorsunuz ki, erken girmek çok gerekli birşey değil bence.
İlk gün Disneyland’a ulaştığımızda tabii ki akşam olmuştu. L’Elysee Val D’Europe aslında Val D’Europe alışveriş merkezi ve La Vallee outletinin de içinde bulunduğu bir kompleksin parçası gibi. Otelin hemen yanında genelde birkaç tane ortalama düzeyde restoran ve karşısında da alışveriş merkezi var. Biz ilk akşam otele yerleşir yerleşmez yemek yemek için dışarı çıktık ve ilk bulduğumuz yer olan Pizza Di Roma’da yedik. Sonradan öğrendiğimize göre bursaı bir zincirmiş. Yemekler bize çok aşırı yağlı geldi ama tatları fena değildi, en azından karnımız doydu 🙂
Ertesi gün sabah erkenden tabii ki Disneyland’a gittik. Disneyland ve Walt Disney Studios diye iki park var. Bu parkların girişinde restoran ve mağazaların olduğu yere de Disney Village adı veriliyor. Parkların içerisinde de yiyecek içeçek yerleri var ama düşük sezonda gitmemize rağmen su almak için bile sıra beklememiz gerekiyordu! Biz hiç öğlen Disney Village’a gitmedik ama durumun orada da aynı olduğunu okudum. O yüzden biz sabah ilk iş çok lezzetli sandviçleri olan Disney Village’daki Earl of Sandwich‘den sandviçlerimizi aldık ve öğlen yemeğinde hiç sıra beklemeden bir yerde oturup bunları yedik. Çok çok pratik oldu! O yüzden ikinci gün de aynı taktiği uyguladık. İnsan zaten aletler için sıra beklemekten fenalık geçiriyor!
Ekim ayında gittiğimiz için Disneyland’a cadılar bayramı (Halloween) teması hakimdi.Her tarafı bu temada süslemelerinin yanı sıra gün içinde ekstra geçitler ve canlı müzik oluyordu.
Disneyland’daki birinci günümüzde, yaklaşık saat 4e kadar zamanımızı parkta geçirdik. Grubun ödleği olarak ben Küçük Gezgin’i eğlendirme görevini üslendim. Diğerleri ise her türlü alete bindiler. Ekim ayı olması nedeniyle en popüler roller coasterlarda hiç sıra beklememişler. Küçük Gezgin ise en çok Minnie ile tanışıp(!) fotoğraf çektirdiğine mutlu oldu. Elbette Disneyland’ı çok sevdi ama itiraf etmeliyim ki benim beklediğim kadar heyecanlanıp mutlu olmadı bence… Ben üniversite yıllarında ilk kez gittiğimde daha fazla etkilenmiş olabilirim! Bunu daha önce Mickey’in Müzik Festivali’ne gitmesini, her türlü kostümünün olmasına, vs. bağlıyorum ben… Bu durumda Disneyland bu kadar masrafa değer mi tartışılır duruma geliyor. Bir de şunu gördüm ki 8 yaşından sonra Disney teması çocuklar için hiç birşey ifade etmiyor, bu durumda Europa Park ya da başka parklar hem aktivite zenginliği hem de masraf açısından daha mantıklı bir hale geliyor. Daha öncekiEuropa Park yazımdaki sözlerimi geri alıyorum, daha doğrusu düzeltiyorum … 🙂
Parktan sonra La Vallee Outlet Center’a gidip biraz alışveriş yaptık. Zaten yorgun düşen Küçük Gezgin de bu sırada pusetinde uyudu. Akşam da herkes çok yorulduğu için Disneyland bölgesine geri dönmedik ve daha iyi bir yer bulamadığımız için yine Pizza Di Roma’da yemek yedik.
Disneyland’daki ikinci günümüzün ise tamamını parklarda geçirdik. Küçük Gezgin bir kez daha Minnie ile fotoğraf çektirdi ve biz bunun için ikinci kez yarım saat sıra bekledik! 🙂 Ayrıca zaten tiyatro, gösteriyi çok seven kızım, Walt Disney Studios’daki canlı gösterilere bayıldı. Bir Disney Live şovunu bir de Disney Junior şovunu izledik.
Aralarda da bol bol dükkan gezip alış veriş yaptık. Zaten herhalde en az binilecek alet sayısı kadar restoran ve magaza var ve çocukları geçtim, bana bile çok çekici gözüküyorlardı 🙂
İkinci günümüzde Bir önceki gün kaçırdığımız tüm Disney karakterlerinin yer aldığı geçit törenini de izleme fırsatımız oldu.
Akşam yemeği içinse yine çocukları düşünerek Disney Village’da yer alan Rain Forest Cafe’yi seçtik. Yemekler klasik Amerikan yemekleriydi ve güzeldi. Çocukları düşündük dememin sebebi bu zincir restoranın içerisinin yağmur ormanı şeklinde dekore edilmiş olması ve hatta yemek yerken gök gürleyip şimşek çakması efektlerinin bile olması! Restoranın girişinde ise konsepte uygun eşyalar satılan bir bölüm var.
Yemekten sonra da kapanış şovunu izlemek üzere tekrar parkın yolunu tuttuk. Şov gerçekten göz alıcıydı. Disneyland’ın sembolü olan ortadaki şato rengarenk ışıklarla aydınlatılmıştı. Ünlü disney çizgi filmlerinden parçalar şatonun üzerine yansıtılırken havai fişekler şova eşlik ediyordu.