2005 Aralık ayında Belçika’da bir haftasonu geçirdik. Belçika’nın ufak bir ülke olması, gezmek istediğimiz tüm şehirlerini 2 gün içinde gezmemize olanak tanıdı. Cumartesi en erken uçuşla Brüksel’e uçtuk. İlk işimiz internetten ayırttığımız kiralık arabamızı havaalanından almak oldu. Rotamız Brüksel-Brugge-Antwerp-Brüksel şeklindeydi. Bu geziyi aralık ayında yapmak aslında çılgınlık gibi görünebilir çünkü bizi hiç de güzel bir hava karşılamadı Belçika’da. Oldukça soğuk ve kar yağışlı bir havada 1 saatlik bir sürüşle Brugge’a vardık. Şansımıza yağış zaman zaman kesiliyor yerini parçalı bulutlu hatta güneşli bir havaya bırakıyordu.
1.Gün: Bruggebence avrupa’daki birçok şehre göre oldukça değişik ve çok güzel korunmuş. Değişik olmasının sebebi ise diğer şehirlerde görme olanağı bulamayacağımız ortaçağ mimarisi. Şehrin içinde geçen nehir ve birçok köprü ise şehre sevimli bir masal kasabası havası veriyor. Brugge’u yürüyerek gezmek 2-3 saatlik bir aktivite. Birçok hediyelik eşya dükkanı, çeşit çeşit çikolatacılar ve meşhur belçika danteli satan dükkanlar bulmak mümkün. Bizi en çok cezbeden tabi ki çikolatacılar oldu. Hem çeşit fazlalığı hem de dükkan sahiplerinin özenerek yaptıkları kurdelelerle yaldızlarla sarılı çikolata paketleri ve vitrinleri bakmadan ya da tatmadan geçemeyeceğiniz mekanlar.
Brugge’da bir diğer aktivitemiz de ‘Ice Palace‘ı gezmekti. Her sene bu aylarda kurulan büyük bir çadırda değişik ülkelerden heykentraşların buzdan yonttukları heykeller sergileniyor. Gerçekten görülmesi gereken değişik bir ortam. Herşeyden önce oldukça soğuk bir sergi, en fazla 1 saat içerde kalabiliyorsunuz.
Burayı da gezdikten sonra arabamızı alıp Antwerp‘e doğru yola koyulduk. Oraya vardığımızda hava kararmıştı. Hemen Grote Markt‘daki Christmas Markt’a gittik ve sıcak şaraplarımı yudumlayarak tezgahları gezdik. Yine yakınındaki Onze Lieve Vrouwe Kathedral‘ini ve önündeki büyük Christmas ağacını gördük. Akşam yemeğimizi de Antwerp’de yedikten sonra Brüksel’e yolumuza devam ettik. Otelimize (www.eurovillage.be) vardığımızda gece olmuştu ve 2. güne hazırlanmak için dinlememiz gerekiyordu.
2.Gün:Bugün tüm günü Brüksel’e ayırmıştık. Otelimizde kahvaltı fiyata dahil olmadığı için erkenden dışarı çıkıp kahvaltı edebileceğimiz bir kafe aradık. Brüksel tam bir kafeler cenneti, sevimli sevimli birçok kafe var. Otelimiz Brüksel’in ‘uppertown‘ yani bir diğer deyişle yukarı mahallesinde olduğu için önce o civardaki görülecek yerleri gezdik. Brüksel’de gelişmiş bir metro ağı bulunduğundan ulaşım gayet kolay. Her gezimizde olduğu gibi yine elimizde muhteşem rehberimiz Eyewitnessserisinin Brüksel, Brugge ve Antwerp’i anlatan kitabı vardı. Uppertown’daki gezimiz 2 saat kadar sürdü ardından yürüyerek lowertownyani aşağı mahalleye doğru yöneldik. Brüksel’in merkezi diyebileceğimiz Grand Placede lowertown’daydı. Diğer avrupa şehirlerindeki gibi ana bir merkez ve merkezde bulunan büyük bir meydan kavramı burada da aynı. Hernekadar benzer olsa da Grand Place gerçekten etkileyici bir meydan. Civardaki ara sokakların herbirinde birbirinden değişik dükkanlar mevcut. Tabi noel pazarları / tezgahları ve alışverişe çıkmış insanlarla daha da bir cıvıl cıvıldı sokaklar. Brüksel aynı zamanda sanat sever insanların da şehri. Sıra sıra sanat galerilerinde şık kıtafetleri ve ellerinde şampanya kadehleriyle sergileri gezen ve sanat üzerine sohbetler ederek pazar gününü geçiren birçok insan gördük.
Yemek yemek isteseniz hemen Grand Place yakınında uzunca bir sokak boyunca birçok restoran bulmak mümkün. Özellikle balık ve deniz mahsulü sevenler için ideal. Tabi ki bir diğer konu da Belçika biraları. Çok değişik biralar içebilirsiniz. Biz en çok kiraz birasını sevdik giderseniz mutlaka için.
2 günlük gezimiz yediğimiz güzel yemeğin ve içtiğimiz hoş biranın tadıyla sona erdi.
Defne