Bu yazımda Paris 3 günde nasıl ve ne kadar gezilir onu anlatmaya çalışacağım. Bence gezimiz Paris havaalanına indikten sonra meşhur Paris metrosuna adım atmamızla başladı. Metro deyip geçmeyin benim gördüğüm en geniş alana yayılmış ve karmaşık metroydu. Almanya ve Avusturya gibi düzenli ülkelerde alıştığımızın tersine oldukça oldukça pis ve eski olan metro trenlerini başta yadırgadıysak da bir süre sonra alışıyor insan.

Otelimiz Champs-Elysees’de bir çatı katıydı ve manzarası da Etoile 🙂 Oldukça konforlu ve merkeziydi. Paris’te otel bulmak yüksek sezonda sorun olabiliyormuş oteller küçük ve fiyatlar pahalı demişlerdi ama biz düğük sezonda gitmenin keyfini sürdük. Hemen otele yerleşip gezimize başladık. Champs-Elysees boyunca biraz yürüdükten sonra metro ile Le Marais bölgesine gittik Yahudi mahallesi olarak da bilinen bu bölgede Paris kitabımız güzel yürüme rotaları vermişti, haftaiçi ve kış olmasının etkisiyle sokaklar çok kalabalık değildi, eminim yazın çok daha hareketli oluyordur. Bu bölgede birçok butik, vintage mağazası, restoran ve kafe var. Yemek için bir blog’dan tavsiyesini okuduğum ufak bir kafeye (“le loir dans la theiere”, 3 Rue des Rosiers 75004. Subway st. paul ) oturduk, sevimli bir mekandı ama ingilizce menüleri olmadığı gibi bize yardımcı olacak ingilizce bilen bir garson da yoktu bu durumda ne yiyeceğimizi bilemeyip kalktık. O bölgede birkaç kafede daha aynı durumla karşılaşınca ilk bulduğumuz ingilizce menülü ve sevimli mekana oturduk ve leziz yemeklerimizi yedik. Daha sonra Louvre müzesinin civarına gittik yorgunluk atmak için bir kafede oturup macaron ve kahve molası verdikten sonra Louvre müzesi civarında yürüdük, zamanımız az olduğu için bu gezi boyunca hiçbir müzeye girmemeye karar vermiştik, Louvre’a da girmedik. Müzeler için ileride 2. bir Paris turu düzenleriz artık 🙂 Akıam üstüne doğru hava da kararınca Champs-Elysees’e dönüp biraz dükkanlara bakındık, alışveriş yapmak istereyenler için bu civarda bir sürü mağaza var. Aslında Paris’in tüm bölgelerinde gezinirken bir yandan da alışveriş yapmak mümkün. O kadar çok mağaza ve dükkan var ki. Eğer birgün giderseniz eminim başınız dönecek 🙂 Neyse ufak alışveriş turumuzdan sonra artık akşam yemeği vakti de gelmişti, sabahtan gözümüze kestirdiğimiz, hemen otelin yakınındaki italyan restoranına gittik neyseki rezervasyonsuz yer de bulabildik, sonradan o kadar kalabalık oldu ki sanırım bilmeden popüler bir restorana pturmuşuz (http://www.casaluca.fr/ ). Menüde çok fazla çeşit yoktu ama yemekler oldukça lezzetliydi. Özellikle kocaman parmesan tekerleğinin içine sıcak spagettiyi döküp peynire iyice buladıktan sonra servis ettikleri makarnada aklım kaldı.

 

İkinci gün yine yoğun bir program bizi bekliyordu. İlk rota olarak Saint-Germain des pres’i belirledik, metro ile bu bölgeye gittik ve hemen metro durağı çıkışındaki meşhur kafelerden biri olan “Les deux Magots”a kahvaltı için oturduk, Fransızlar genel olarak kahvaltıda pek fazla çeşit yemiyorlar sadece kurosan ve kahve onlar için yeterli, hatta bazen sadece kahve. Biz biraz daha kendimize cömert davrandık 🙂 Bu noktada Fransız ekmeklerine değinmeden edemeyeceğim, o kadar lezzetliler ki tek başına ekmek bile yiyebilirsiniz! Kahvaltı keyfinden sonra yine kitabımızda verilen Saint-Germain rotasında yürüdük, dükkanları, sokakları ve kafeleri ile oldukça canlı bir bölge. Laduree ( http://www.laduree.fr ) ile ilk karşılaımamız da bu bölgede oldu, macaronları ve pastaları ile ünlü bu pastanede bir müddet vakit geçirdikten sonra yürüyüşe devam ettik. Daha sonra Notre-Dame bölgesine geçip katedrali ve o civarı gezdik. Katedral gerçekten etkileyiciydi. Sen nehri kıyısında biraz yürüyüp köprülerden biri üzerinden karşı yakaya yani Latin mahallesine geçtik, benim en çok beğendiğim bölgelerden biri oldu bu bölge. Dar sokakları ve sevimli geleneksek restoran ve kafeleriyle oldukça renkli. Aklımıza birden fondü yemek geldi ve şansımıza o civarda da turistik fondü restoranları varmış. Eğer ilginizi çekerse Saint Severin civarında bu restoranlardan birine oturabilirsiniz. Hem salyangoz nasıl birşeymiş onu tadabilir hem de fondü yiyebilirsiniz, biz ilk kez salyangoz denedik bence oldukça lezzetliydi tavsiye ederim denemeye değer. Fondü Fransa’da İsviçre’de olduğunda biraz daha farklı servis ediliyor normalde daha önce bayat ekmek parçalarıyla yediğimiz fondü bu sefer haşlanmış patates ile servis edildi mantık yine aynı patatesi erimiş peynire batırıp yiyorsun her şekliyle güzel bir yiyecek bence. Ama peynir ne kadar az kokuluysa ben o kadar çok seviyorum. Bu yemeklerin yanında tabi güzel şaraplar da cabası her ne kadar ben bu gezi boyunca pek gönlümce içememiş olsam da siz içersiniz diye düğünüyorum 🙂 Yemek sonrası baktık hava ocak ayına göre gayet güzel (3 gün boyunca hep 6-7 derece civarındaydı) hadi dedik Monmarte tepesine çıkalım. Yine metro ile o bölgeye gittik ve en tepeye çıkmak için funiculare’i kullandık, istenirse merdivenlerle de çıkmak mümkün. Bu bölge benim Paris’te 2. en çok sevdiğim bölge oldu, ressamları, kafeleri, sevimli sokakları ile hoş bir bölge. Eminim yazın çok daha hareketli ve keyifli oluyordur.  

 

 

Monmarte’dan aşağıya doğru sokak aralarında yarı kitaptaki rotayı takip edip yarı yolumuzu kaybederek kendimizi Moulin Rouge’da bulduk. Bu arada o kadar yorulduk ki Moulin Rouge’un hemen karşısındaki starbuck’a kendimizi attık Fransa’da onca kafenin arasında starbuck’a oturmak biraz ilginç oldu ama büyük koltuklarda ucuza kahve içmek de bazen çekici gelebiliyor insana J Biraz dinlendikten sonra, ver elini alışveriş dedik ve Hausmann bölgesine gittik, yine birçok büyük mağazayı ve meşhur Galeri Lafayette’i gezebilirsiniz bu bölgede. Mağazalar o kadar kalabalıktı ve insanlar çılgınca alışveriş yapıyordu ki şaşırıp kaldım. Her yerde kış indirimi olduğundan sanırım. Özellikle Japon turistler indirimde bile 500 euroya satılan Chanel’lere öyle bir saldırıyordu ki, gören bedava dağıtılıyor zanneder 🙂 Ben bu indirim dönemlerinde ve kalabalıkta alışverişi hiç sevmiyorum, yine de ufak tefek alışverişler yaptık. Akşam yemeği için Opera yakınlarındaki bir kafeye rastgele oturduk yemekler fena değildi, o kadar yorgunduk ki bir adım daha fazla atıp başka bir yer arayacak gücümüz kalmamıştı.

Paris’te son günümüze yine enerjik bir şekilde erkenden uyanarak başladık, bugün hava hafif yağmurlu ama bizim hala gezmediğimiz yerler var azimliyiz. İlk önce otelin yakınlarındaki bir kafede kahvaltı edip sonra bit pazarlarından biri olan “puces de Vanves”e gittik. Metro ile ulaşmak oldukça rahat ama ben çok da beğenmedim. Gittiğim şehirlerde bit pazarlarını gezmeyi severim, birçok bit pazarı gezdim bugüne kadar, belki havanın biraz yağmurlu ve kasvetli olmasından da olabilir tezgahlardaki ürünlerden de, bu pazar beni çok açmadı. Burda çok fazla vakit harcamayıp Eiffel kulesine gittik, kule civarında biraz yürüdükten ve bol bol fotoğraf çektikten sonra minik bir İspanyol Tapas bar bulduk ve oturduk bizden başka kimse yoktu, garson bizimle yakından ilgilendi, mezeleri anlattı, sohbet etti, kısa, sıcak ve sevimli bir moladan sonra yürüyüşümüze devam ettik, opera bölgesi civarında yürüyüp dükkanları, pasajları gezdik, cumartesi olması sebebiyle dükkanlar ve kafeler iyice kalabalıktı. Laduree’de akşam üstü molası verelim dedik, öyle bir kuyruk vardı ki önünde, yine de azimle bekledik ve oturmayı başardık. Ama kesinlikle değdi, ortam, macaronlar, pastalar herşey çok güzel kesinlikle gidilmesi gereken bir pastane ve Paris’in neredeyse her bölgesinde şubeleri var gitmeden önce internet sayfasına bakmakta fayda var. Sonra yürüyüş ve alışveriş turumuza devam ettik. Sürekli yeme içmeden bahsettim ama kışın böyle oluyor sanırım üşüdükçe bir kafe veya restorana atıyor insan kendini J Neyse akşam yemeği için Champs-Elysees’deki meşhur midyeci “Leon de Bruxelles”e gittik ( http://www.leon-de-bruxelles.fr ). Çok da memnun kaldık biraz fast-food havasındaki bu restoran zincirine sadece Paris ve Brüksel’de gitme şansınız var. Deniz mahsüllerini seviyorsanız kaçırmayın derim. Çeşit çeşit midye mevcut. Paris’te 3 gün işte böyle geçti. Oldukça yoğun bir gezme, yeme-içme ve alışveriş programıyla ve tabi ki metronun sağladığı ulaşımkolaylığı ile bu koca şehri 3 günde gezmek mümkün oldu.

  

Faydalı linkler: 
metro haritası için: http://www.aparisguide.com/maps/metro.htm 
bit pazarları: http://www.parisperfect.com/paris-flea-markets.php B ir arkadaşımın tavsiye ettiği ama bizim gitme fırsatı bulamadığımız restoran:www.flobrasseries.comherkese iyi gezmeler 🙂 

Defne

 

Defne

Share
Published by
Defne

Recent Posts

PCV Nedir?

Positive Crank Case Ventilation, 1960'lı yıllarda geliştirilmiş, yağ karterini ve motor bloğunu verimli olarak havalandıran,…

2 sene ago

Vervaco Kanaviçe Kitleri

Eğer ABD'de online alışveriş yapacak olursaniz, Craftmar Vervaco Shop öneririz. Burada çapraz dikiş projeleri ile…

5 sene ago

Palm Springs-Joshua Tree

Çöl sıcağında yürümek belki favori tatiliniz olmayabilir ama eğer günün birinde Palm Springs'e gitmek varsa…

5 sene ago

Vancouver – Whistler

Vancouver'ın güzel bir şehir olduğunu daha önce defalarca kez duymuştum, ama bu şehirde aradığım birçok…

5 sene ago

Teksas Hillcountry

Bundan 1 sene önce sorsanız Texas denince aklıma ilk gelen; kovboylar, git git bitmeyen uzun…

6 sene ago

New Orleans – Destin

Bu sene yaz tatilini Amerika'da geçireceğimiz belli olunca acaba deniz tatili için hem Dallas'a yakın…

6 sene ago